Çocuklar bir sorunla karşılaştıklarında, babalar genellikle “akıl verme”, kendi deneyimlerinden yola çıkarak öğüt verme veya sorunu çözümleyebilme amacıyla soru sorma gibi yöntemlerine başvururlar. Bütün iyi niyetlerine rağmen bu tür yaklaşımlar sorunu çözümlemek yerine çocuk öncelikli olarak dinlenmediği için sorun yaratma şekline dönüşebilir. Çocukla baba arasında iletişim engel haline gelebilir.
Önemli bir sorunla karşılaşan çocuğa, genellikle yapılan ilkyardım yaklaşımları aşağıda sıralanmıştır. Bu tür yaklaşımlar, önemli sorun anlarında genellikle tam ters tepki yaratıp “engel” haline dönüşebilir ve çocuğun derdine çare getirmez.
Bu konuda önemli olan nokta, bu 13 yaklaşımın sadece çocuk önemli bir sorunla karşılaştığında engel haline dönüştüğünü bilmektir. Herhangi bir sorun yokken bu yaklaşımları çoğu engel olmayıp, uygun ve yardımcı olabilir. (Örneğin; soru sorma, şaka yapma, fikir verme vb.)Bununla birlikte, isim takma, küçük düşürme, karşılaştırma, emir verme, suçlama gibi yaklaşımlar hiçbir zaman uygun ve yardımcı olamaz.
İLETİŞİM ENGELLERİNE ÖRNEKLER:
1. Emir vermek, yönetmek: (Hiçbir zaman kullanılmamalı)
Örnek: Çocuk eve gelmek istemiyor. “Senin ne yapmak istediğin umurumda değil, hemen eve geleceksin.”
- Korku ya da direnç yaratabilir.
- Söylenenin tersini “denemeye” davet edebilir.
- İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açabilir.
- Çocuğa kendini önemsiz hissettirir.
2. Tehdit etmek, gözdağı vermek: (Hiçbir zaman kullanılmamalı)
Örnek: Çocuk yatmak istemiyor. “Eğer yatağa girmezsen, dayak yiyeceksin.”
- Korku boyun eğme yaratabilir.
- Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğini “denemeye” yol açar.
- Gücenme, kızgınlık, isyankarlığa neden olabilir.
- Kendisine saygı duyulmadığını düşündürür.
- Şiddet kullanmayı öğrenir.
3. Vaaz vermek, ahlak dersi vermek: (Hiçbir zaman kullanılmamalı)
Örnek: Çocuğunuz annesi iş yaparken onunla oynamak istemiş fakat annesi işi olduğu için daha sonra oynayabileceğini söylemiş. O da, size dert yanıyor. “Sen her zaman büyüklerine saygı duymalısın.”
- Zorunluluk ya da suçluluk duyguları yaratır.
- Çocuğun durumunu daha yoğun şekilde savunmasına yol açabilir. (“Kim demiş?”)
- Çocuğun sorumluluk duygusuna güvenilmediği izlenimini verir.
- Onun değerlerinin önemli olmadığını hissettirir.
4. Öğüt vermek, çözüm getirmek:
Örnek: Çocuk bir arkadaşıyla kavga etmiş ve ağlıyor. “Arkadaşınla kavga etmek istemiyorsan, ondan uzak durabilirsin.”
- Çocuğun kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu düşündüğünüzü gösterebilir.
- Çocuğun sorunu bütünüyle düşünüp, değişik çözümler getirip, farklı seçenekleri denemesine engel olur.
- Bağımlılık ya da direnme yaratabilir.
5. Öğretmek, nutuk çekmek, mantıklı düşünceler önermek:
Örnek: Çocuk bir şeylere isyan ediyor. “Bak evladım, sen dünyada neler olduğunu anlamak için çok küçüksün.”
- Savurucu tutumları ve karşı koymayı kışkırtır.
- Çoğunlukla çocuğun babayla iletişimi kesmesine ve artık dinlememesine yol açar.
- Çocuğun kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine neden olabilir.
- Bıkkınlık, nefret uyandırır.
6. Yargılamak, eleştirmek, suçlamak: (Hiçbir zaman kullanılmamalı)
Örnek: Çocuk ellerini yıkamadan sofraya oturuyor. “Ne pis bir çocuksun.”
- Genellikle çocuk, yargı ve eleştirileri gerçek olarak algılar ve genelleme yapar (“ben kötüyüm”) ya da karşılık verir (“Sen de mükemmel değilsin”. )
- Benlik saygısını azaltır.
7. Övmek, İltifat etmek, pohpohlamak:
Örnek: Kızınız bir elbiseyi kendine yakıştıramıyor. “Sen dünyanın en güzel kızısın, sana her şey yakışır.”
- Babanın beklentilerinin çok yüksek olduğunu düşündürür.
- İstenilen davranışı yaptırabilmek için söylenen, içtenlikten yoksun bir hareket gibi algılanabilir.
- Çocuğun kendini algılayışı ile övgü uygun değilse, çocukta kaygı ya da kızgınlık yaratabilir.
- Alışkanlık yapar.
- Yokluğu eleştiri olarak algılanır.
- Toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirir.
8. Ad takmak, alay etmek, utandırmak: (Hiçbir zaman kullanılmamalı)
Örnek: Çocuk karanlıktan korkuyor. “Korkak sen de!”
- Çocuğun kendini değersiz hissetmesine, sevilmediği kanısına varmasına yol açabilir.
- Çocuğun öz-imgesi üzerinde çok olumsuz etkileri olabilir.
- Genellikle karşılık vermeye iter.
9. Yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak:
Örnek: Çocuk ablasına kızmış ve ağlıyor. “Sen bunu sırf ilgi çekmek için yapıyorsun.”
- Tehdit edici, tedirgin edici olabilir ve başarısızlık duygusu uyandırabilir.
- Çocuk kendini korumasız, kıstırılmış hisseder, kendisine inanılmadığı kanısına varabilir.
- Çocuk, yanlış anlaşılma endişesi ile iletişimi kesebilir.
- Eğer bu yorum doğruysa, çocuk kendini savunmasız hisseder, bu kadar ortaya çıkarıldığı için utanabilir.
10. Avutmak, teselli etmek:
Örnek: Çocuk çok sevdiği bir arkadaşıyla kavga etmiş. “Kendini bu kadar kötü hissetme, her şey sonunda iyi olur.”
- Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur.
- Kızgınlık duyguları uyandırır (“Size göre kolay tabii!”)
- Çocuk genellikle bu mesajı, ”Kendini kötü hissetmen doğru değil.” biçiminde algılar.
- Şiddeti normalleştirir.
11. Soru sormak, sınamak, çapraz sorgulamak:
Örnek: Çocuk evde koşturmaca oynarken bir vazoyu kırmış ve kızacağınız içim çok endişeli. “Neden evde oynadın? Hala yemeğini neden bitirmedin? Bitirseydin dışarı çıkıp oynardın, şimdi sonuçlarına katlanacaksın.”
- Yarı doğru cevaplamaya, kaçamak yapmaya, yalana yol açar.
- Korku ya da kaygı yaratabilir.
- Konuşma özgürlüğünü sınırlar.
- Babanın endişelerinden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk, kendi sorununu gözden kaçırabilir.
12. Oyalamak, şakacı davranmak, konuyu saptırmak:
Örnek: Çocuk bir arkadaşının kendine yaptığı bir şeyi hazmedememiş. “Boşver şimdi bunları, gel seninle şu programı seyredelim.”
- Çocuğa, sorunlarının önemsiz, saçma sapan ve geçersiz olduğu anlamını verebilir.
- Kendisi ile ilgilenilmediğini, kendisine saygı gösterilmediğini düşündürür.
13. Karşılaştırmak: (Hiçbir zaman kullanılmamalı)
Örnek: Çocuk yemek yerken üstüne döküyor. “Bak ablan ne güzel yemek yiyor.”
- Benlik saygısını aşındırır.
- Karşılaştırandan ve karşılaştırıldığı kişiden uzaklaştırır.